9 Kasım 2010 Salı

"Mahremiyetin gittimi elden, sende gitmelisin tez elden!"

Mevlana'nın tasavvuf felsefesini anlatıp aşkın 40 kuralını özümseten "Aşk" kitabıyla, 2006 yılında yayınlanan "Baba ve Piç" kitabının yarattığı etkiyi tamamen farklı bir yöne çekti Elif Şafak, bu yıl. Her kesimden, her düşünceden, her insanın elinde, pembe kapaklısından siyahlısına "Aşk" kitabı dolandı durdu. Birden bire bambaşka gözlerle bakıldı ona, sanki Mahrem'i, Araf'ı, Bit Palas'ı, Pinhan'ı o yazmamıştı; sanki Baba ve Piç Türkiye'yi ayağa kaldırmamıştı. İşe o ayağa kalkma esnalarında okudum bende Baba ve Piç'i. Etkileyici, sürükleyici ve can alıcı bir bakış açısıyla yazılmış ve sonu hiç beklenmeyen bir mistisizmle süslenmiş bir kitaptı, Baba ve Piç. Ve ardından, Mahrem geldi ve sonra Pinhan, Araf, Bit Palas, Siyah Süt ve son olarakta Aşk.

Hangi düşünceye hizmet ettiği konusu çok tartışıldı, Elif Şafak'ın. Az çok bir kalıbada sokuldu nitekim. Ancak, her ne kadar, hayat felsefesi insanın aynası olsa da, Elif şafak'ı okurken bunu bir kenara bırakmak ve kitaplarının büyüleyici kurgusunda kaybolmak istiyorsunuz. Size şimdiyi anlatıyor ama doğa üstülüğü insanla, gerçeği rüya ile harmanlıyor ve her bir kitabında sizi nerede, ne zamanda hissettirmek istiyorsa, alıp oraya götürüyor, etkileyici, ancak bazen de çok yorucu olabilen betimlemeleriyle.

Sosyal analizlerin, toplumsal edilimlerin kaygı duyulacak yanlarını, toplu iğne ucuyla batırıyor ama acıtıyor da içten içe... Bu tarzını Araf'ta, Bit Palas'ta ve Mahrem'de net bir şekilde görebiliyoruz. Yoğun bir sosyal sorgulama ile birey olmayı, kadın olmayı, varolmayı anlatıyor, bu kitaplarında. Elif Şafak'ın diğer bir oyunu ise, zaman ikilemleri yaratarak kurgulamak romanlarını; tıpkı Mahrem ve Aşk'ta olduğu gibi: 13.yüzyıldan 21.yüzyıla, 19.yüzyıldan 20.yüzyıla yolculuğa çıkarıyor okurlarını.

Ancak, Elif Şafak'ın kitaplarının genel bir özelliği çok fazla toplumsal karamsarlık ve bireysel acı çekiş içermesi. Bunun bilimsel araştırmalarının mı, yoksa bireysel deneyimlemelerinin mi getirisi olduğunu tabi ki bilemeyiz ancak bütün kitaplarında yadsınamayacak bir yaşanmışlık sunduğu aşikardır.

Kendimce, bütün kitaplarının ve burada anlattıklarımın ortak noktası diyebileceğim Mahrem adlı kitabından biraz bahsetmek istiyorum Şafak'ın.

"...Gözbebeği: İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu karanlık çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarkende küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez...Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka "gözbebeğim!" diye hitap edilir..." diyor ve hikaye içindeki hikayelerini anlatmadan önce,bir nevi konuları özetleyen Nazar Sözlüğünün birer parçası olan kelime açıklamaları yapıyor Elif Şafak, Mahrem adlı kitabında.

Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi'yle ve hayatının odak noktası kiloları olan oldukça şişman bir kadınla tanıştırıyor önce bu kitap bizi ve onların geçmiş hikayelerinin daha da geçmişlerine inerek hikaye üstüne hikayeleri yerleştiriyor. Ve bütün bu olaylar kurgusu süresince, geleneksel kültürün ızdırabı ile yaşayan kadının, özgürlüğe geçişindeki bireysel depresivlikle yüzleştiriliyoruz ve kadınlığın, kadın olmanın, 1999 İstanbul'uyla ve 1880 Pera'sıyla tanışıyoruz.

Birçok hikayeden biri olan Keramet Mumi Keşke Memiş Efendinin hikayesinde, onun varla yok arasındaki gözlerinin simasına getirdiği garipliği dindirmek için, görselliğe tapınan insanlara, kendince oynağı oyunları anlatıyor ve tabiki birazda ve birazda ne yazık ki, görselliğin metası olan kadını kullanışını anlatıyor. Bu hikayenin geçmişine inerek, Sibiryanın soğuğunda bir şaman hikayesini karşımıza çıkarıyor. Ve bunun altından başka bir hikaye daha ve başka bir tane daha diyerek devam ediyor kitap. Aralarda da, aslında kitabın ana karakteri olan Şişman kadını anlatarak geçmişlerden günümüze kadının özgürleşmesiyle yaşanan değişimlerin görünen yüzüyle görünmeyen mahremiyetini anlatıyor olanca şiddetiyle.

Elif Şafak'ın uzun betimlemelerine, benim kurduğumdan çok çok daha edebi devrik cümlelerine, sonu gelmeyecekmiş gibi görünen hikaye içindeki hikayelerine ve yoğun karamsarlığına sabır gösterebilirseniz, bu kitabın aslında anlatılamaz sadece okunabilir olacak kadar çok konu barındırdığını ve sonradan düşünüp tartışacak cümlelerin altını çize çize kitabın karalanmamış sayfası kalmadığını ve aldığı ödülü fazlasıyla hakettiğini göreceksiniz...

4 yorum:

  1. Yazar birikimleri,araştırmaları,yaşanmışlıkları ve tabi bütün bunlardan dolayı bünyede oluşan hayat felsefesi doğrultusunda yazıyor.Elif Şafak'ın bende hayranlık uyandıran en önemli özelliği kelime dağarcığının muhteşem genişlikte olması ve bunları kurgularında çok yerinde kullanması.İnsanların Elif Şafak okurken sıkılmalarının nedenide kendimce kelimelerin anlamların bilmiyor ve öğrenmek için çaba sarfetmiyor olmaları.
    not:bu arada Kentlerin Kraliçesini aldım sanırım yarın elimde olacak.okuyunca geribildirim yapacağım :))

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle katılıyorum, inanılmaz bir kelime gücüne sahip ve kullanım sınırlarını fazlasıyla zorluyor..Sadece betimlemeleri çok uzun ve çok detaycı ve bu çok yorucu olabiliyor,ipin ucu kaçabiliyor bazen.Ama ben yinede çok zevk alıyorum okurken...Kentlerin kraliçesine de bayılacaksın eminim :)

    YanıtlaSil
  3. Elif Şafak'ın Mahrem kitabını okuduğumda yazarlığına hayran kalmıştım. Ama Elif Şafak'ın yazarlığını gölgede bırakacak kadar belirgin olan karamsar kişiliğini de farketmemek elde değil. Kitaplarını okuyorsunuz ve diyorsunuz ki, bu kadında büyük yetenek var. Mahremdeki öykülerin kurgusu, ana fikrin bu öykülere sindiriliş tekniğine hayran kalmamak elde değil. Ne var ki bunca yetenek öyle bunalımlı bir ruhun meyvesi ki Kafka'nın bunalımları yanında bir hiç kalır.
    Yukarıda akıcı bir dille aktardığın biyogrofiden de anlaşıldığı gibi Erencim, yazarımızda bu huyunun pek bir farkında olsa gerek. Mahrem, Baba ve Piç... den sonra Aşk kitabını yazması belki de bu ruhsal çalkalantılarını, kendisinin ilk elden dengeleme çabasıdır bilmiyorum. Ama kesinlikle tam bir yazardır Elif Şafak. Siyasi olarak eleştirdiğim yanları her zaman olmuştur ama yazar olarak sahip olduğu yetenek çok başkadır.
    Bu yazını Elif Şafak'a ayırmış olman çok isabet olmuş o yüzden:)
    Bir sonraki yazını da merak bekler, pek kıymetli gözlerinden öperim:P
    MakinoSev

    YanıtlaSil
  4. Siyasi eğilimlerini ve bunalımlı ruh halini bir kenara bırakırsak yazarlığına diyecek yok dediğin gibi sevgicim. Öyle ki, kitabı 5 yada 6 yıl önce okumuş olmama rağmen dün gibi aklımda her bir parçası. Etkileyiciliği göz ardı edilemez...

    YanıtlaSil